AĞZI OLAN KONUŞUYOR!
Bu sizlere hazırladığım ilk köşe yazısı. Aslında kendimi anlatan bir yazı ile başlamak daha evla idi. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktür ve gidişat beni konu seçiminde kısıtlamaktadır.
Yazımın başlığını ağzı olan konuşuyor diye koydum nitekim gerçekte budur. Madem her ağzı olan konuşuyor bizde biraz lakırdı edelim.
Ülkemizi ateş, yüksek hararetli günler beklemektedir. Malum Orta Doğu kültürü. Bizler sevdik mi, ölümüne severiz. Tuttuğumuz takım bile hayatımızın bir paçası olur. Orta Doğu kültüründe bir kadına kocan seni aldatıyor denildiğinde “Benim kocam öyle bir şey yapmaz” cevabını alırsınız. Çocuklarımız asla az akıllı olamaz. “Benim çocuğum çok zeki ama ders çalışmıyor” lafını çok duyarsınız. Siyasette de durum böyle. Bizler bir siyasi partiye oy vermeyiz! Ona hayatımızı veririz. Bizim tuttuğumuz siyasi parti yanlış yapmaz. Birisi bizim siyasi liderimize laf ederse ölürüz, öldürürüz. Bunu iyi biliyorum çünkü bende sizdenim ve çoğunlukla böyle hissediyorum. Malum bir fıkra vardır, iki kör baklava yerken biri diğerine kızar. Neden iki iki yiyorsun? Diğeri cevap verir; “Oğlum sen körsün nereden biliyorsun iki iki yediğimi?” Bu sefer ilki cevap verir! Biliyorum çünkü ben iki iki yiyorum.
Yani bir fırtınadır gidiyor. Türkiye şu anda “EVETÇİLER” ve “HAYIRCILAR” diye ikiye ayrılmış durumda. Herkes birbirini suçluyor. Belden aşağı vurmalar ise inanılmaz çok. Eleştiriler inanılmaz yüksek.
Haber seyretmeyi severim. Hatta öyle ki aynı haberleri değişik kanallarda defaten seyrederim. Gerçi son yıllarda değişik kanal sayısı acayip azaldı ama olsun. Yine de yorum farkı var. İzlediğim kadarı ile ve dost meclislerinde edindiğim tecrübe, insanlar okumadan sallıyor.
Bu noktada çok fazla zülfüyare dokunmadan azcık genel kültür yapalım istedim. Türkiyede parlamenter sistem nasıl işlemiştir ve nereden gelir?
Parlamenter sistem nedir? Diye sormak lazım aslında. Herhangi bir ansiklopediyi açarsanız şunları okursunuz.
Parlamenter sistem ya da parlamenterizm yürütme organının yasama organının denetiminde olduğu demokratik bir yönetim sistemidir. Parlamenter sistemde devlet başkanı genellikle hükûmet başkanından başka bir kişidir. Buna karşılık, başkanlık sisteminde devlet başkanı çoğunlukla hükûmet başkanıyla aynı kişidir ve yürütme organı meşruiyetini yasama organından almaz.
Parlamenter sistemle yönetilen bir ülke meşrutî monarşi ya da parlamenter cumhuriyet olabilir. Meşrutî monarşide yetkileri sembolik olan bir hükümdar (kral, imparator, padişah) bulunur, Birleşik Krallık, İsveç, Japonya ve Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde Osmanlı İmparatorluğu bunun örnekleridir. Parlamenter cumhuriyetlerde ise çoğunlukla seçimle işbaşına gelen, yetkileri yine çoğunlukla sembolik olan bir devlet başkanı (cumhurbaşkanı) bulunur, Almanya, İtalya ve Hindistan bunun örnekleridir.
Türkiye’de parlamenter sistemin tarihi aslında Osmanlıya dayanır. Meşrutiyetin ilanı aslında parlamenter sisteme geçişin ilk örneğidir. Bizim ise Türkiye Cumhuriyeti için bahsettiğimiz parlamenter sistem ise 1921 anayasası ile başlar.
1921 Anayasası, 1923 yılında yapılan değişikliklere kadar yasamanın üstünlüğü ilkesinin benimsendiği katı bir güçler birliği sistemine dayanır. Çok kısa bir süre yürürlükte kalan bu anayasayla meclis hükümeti sistemi benimsenmiştir. Yapı olarak yasama yürütme yargı gibi bir güçler ayrılığı yoktur. Tam tersine meclis her şeyin üstündedir. Yani; yasamanın üstünlüğü yoktur, yürütmenin üstünlüğü ilkesi ve o dönemlerin deyişiyle şef sistemi vardır. Herkesin bahsettiği Milli Şef tabiri tam olarak burayı anlatır. Milli Şef sistemi 1923 yılında yapılan değişikliklerle parlamenter sisteme doğru kaymıştır. Devletin şekli cumhuriyettir denmiş ve cumhurbaşkanının seçimi hükme bağlanmıştır. 12. madde ile de hükümetin kuruluş biçimi düzenlenmiş ve anayasanın daha önceden kabul ettiği bakanların tek tek TBMM tarafından seçilmesi yöntemi terk edilerek parlamenter hükümet sisteminin tanımına uygun bir hükümet kurma yöntemi kabul edilmiştir.
1924 anayasası meclis hükümeti sistemini kabul etmiştir. Anayasanın TBMM’nin millet adına egemenlik hakkını kullanması (md. 4), yasama ve yürütme erkinin Büyük millet meclisinde toplandığını belirtmesi (md 5) ve meclisin hükümeti her vakit denetleyip, düşürebilmesi, yürütmenin yasamayı fesih yetkisinin olmaması hükümleri hükümeti sistemini benimsediğinin göstergesidir. 7. maddede ‘yürütme yetkisini cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kullanır’ hükmüne yer vermesi anayasanın parlamenter hükümet sistemi prensiplerine de yaklaştığını ortaya koyar. Ayrıca bu anayasa ile ilk defa “karşı imza” kavramı literatürümüze girer. Anayasanın 39. maddesine göre ‘cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararlar başbakanla birlikte ilgili bakan tarafından imzalanır’ bu hüküm parlamenter sistemin esas ilkelerinden biri olan cumhurbaşkanının sorumsuzluğu prensibini ifade eder. Yani alınan kararlardan yürütmenin sorumsuz başı cumhurbaşkanı değil, sorumlu başı bakanlar kurulu sorumludur. Cumhurbaşkanının tüm işlemlerinde başbakanın ve ilgili bakanın imzasının olması, yürütmenin gerçek sahibinin başbakan ve bakanlar kurulu olduğunu gösterir.
1921’de olduğu gibi meclisin ağırlığı yine kendini hissettirmektedir. Kuvvetler birliği ilkesi kabul edilmiş olduğundan yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları tam olarak birbirinden ayrılmamıştır.
1961 Anayasası İngilizlerin “Westminster sistemi” bir parlamenter hükümet sistemi öngörmüş, yargı bağımsızlığını güvence altına alıcı düzenlemelere yer vermiş ve devlet sisteminin temel unsurlarından olmak üzere MGK ve Anayasa mahkemesini kurmuştur.1961 Anayasası, 1924 anayasasından farklı olarak yasama, yürütme ve yargı güçlerini farklı organlara vererek ve cumhurbaşkanının tarafsızlığı ve sorumsuzluğu konusunda getirdiği hükümlerle gerçek bir parlamenter sistem yaratmıştır.
1961 Anayasası yürürlüğe girmesiyle yürütmenin güçsüzleştirildiği iddiaları ortaya atılmıştır. Herhalde bu yüzden olsa gerek 1982 de güçlü bir yürütme oluşturulmayı hedefleyen ve olağanüstü yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı sistemi oluşturulmuştur. 1982 Anayasası hükümet sistemi olarak parlamenter sistemi benimsemiş, parlamenter sistemin gereği olan yürütmenin yasamadan bağımsız ve ayrı olması ilkesini getirilmiştir. Cumhurbaşkanının yetkilerini arttırarak güçlü bir yürütme oluşturulması amacı güdülmüştür. Böylece ortaya 1961 anayasasındaki temsili ve sorumsuz cumhurbaşkanının yerine olağanüstü yetkilerle donatılmış ve sorumsuz bir cumhurbaşkanı çıkmıştır. Yetkiler açısından bakılınca 82 anayasasında geçen sistem yarı başkanlık sistemine daha çok benzemektedir.Yarı-Başkanlık sisteminden temel fark, Cumhurbaşkanının halk tarafından değil, parlamento(meclis) tarafından seçilmesidir. Dolayısıyla 1982 anayasanın oluşturduğu sistemi yarı-başkanlık sistemi olarak nitelemek tam olarak doğru olmamaktadır.
1961’den farklı olarak, Cumhurbaşkanına ait görev ve yetkiler anayasa metninin değişik yerlerinde çeşitli hükümler arasında karışık halde değil, 82 anayasasının 104. maddesinde sistemli bir liste halinde sayılmıştır. Bunun kolaylık sağlamaktan öteye, psikolojik bir etki yaratmak amacını da güttüğü çıkarımı yapılabilir.Cumhurbaşkanına ayrılmış böylesine uzun sayfaları gören ve madde hükümlerini birbiri ardına okuyan herkes 1982 sistemi içinde cumhurbaşkanının ne kadar önemli bir yer tuttuğunu kendiliğinden anlayacaktır.
Anlayacağınız bizim sistemimiz defaten değişmiş bir sistemdir. Şu anki sistemde yapılan son değişiklik ile Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmektedir. Cumhurbaşkanının yetkilerinin fazlalığı ve seçimle gelmesiyle birlikte aslında fiili olarak bir parlamenter sistemden bahsetmek imkânsızdır.
Nitekim herhangi bir ansiklopediye bakarsanız;
Yarı başkanlık sistemi: Başkanlık sistemi ile parlamenter sistemin karışımıdır. Yürütme gücü halk tarafından seçilen devlet başkanı ile meclis güvenine dayanan hükümet başkanı arasında paylaşılır. Fiili olarak ise yürütmenin başı devlet başkanıdır. Diye yazar
29 Ağustos 2007 tarihinde zaten parlamenter sistem değişmiştir. Etkileri de Ohal ile beraber net olarak görülmektedir.
Şimdi 16 Nisanda vatandaş şuna karar verecektir!
Yarıbaşkanlığa devam mı? Yoksa yeni bir sistemle Başkanlığa mı geçelim?
Her ne kadar sürçü lisan ettiysek affola.
Facebook Hesabınızla Yorum Yapabilirsiniz
YORUMLAR
BENZER HABERLER
KÖŞE YAZARLARI
Tüm Yazarlar