EVET-HAYIR
Geçen haftaki yazımda bu güne kadar ki yönetim sistemlerinden bahsetmiştim. Yine bu yazıda şu anki yönetim sisteminin sanılan gibi parlamenter sistem değil, yarı başkanlık sistemi olduğunu yazmıştım. Şimdi buradan yola çıkarak tam başkanlık sisteminin artılarını ve eksilerini basitçe irdelemek istiyorum.
İnsanlarla konuştuğumuzda aslında olayı sanıldığı gibi karmaşık bir şekilde ele almadıklarını görüyoruz. Başkanlık sisteminin getireceklerinden ya da tehlikelerinden bahsederek işlem yapılmıyor. Burada olay Sayın Cumhurbaşkanıdır. Evet diyenlerin çoğu Erdoğan başkan olmalıdır düşüncesinde, hayır diyenler ise ona olan antipatisinden dolayı hayır demektedir. Birileri diğerlerinin tezlerini çürütmek için çarpıtarak yorumlar yapmakta. Bazıları sistemi anlatmaya çalışmakta ama sesleri gürültünün ortasında kaybolup gitmektedir.
Bu yazımda kalemim yettiğince bu sistemin artılarını eksilerini size yazmaya çalışacağım.
İlk olarak tartışılan konu: Bu bir rejim değişikliğimi?
Siyasal anlamda rejim: yönetimsel olarak egemenliğin kim ya da ne şekilde kullanılacağını belirleyen kurallar bütünüdür. Temel olarak katılım ağırlıklı ve temsil ağırlıklı olarak iki gruba ayrılır.
Teknik olarak seksen milyonluk bir ülkede katılım ağırlıklı bir yönetim yapmak imkânsızdır.
Temsil ağırlıklı yönetim ise ana başlıklar halinde inceler isek 4 gruba ayrılır;
- a) Parlamenter sistem
- b) Yarı başkanlık sistemi
- c) Başkanlık sistemi
- d) Meclis hükümeti
Bu açıdan bakıldığında siyasi olarak rejim değişmemekte ama grubu değişmektedir. Yani ister başkanlık, ister yarı başkanlık, ister parlamenter sistem olsun temsil ağırlıklı yönetim olarak adlandırıyoruz.
Aslında rejim değişiyor yaygarasına gerek yoktur. Çünkü 19/1/2012 tarihli 6271 sayılı kanunla Cumhurbaşkanı seçilmesi zorunluğu gelmiş ve sistem değişmiştir. Eğer rejim elden gidiyor ise zaten gitmiştir. Özellikle Başbakanın kendi yetkilerinin bir kısmından feragat etmesi veya yetki kullanımında Cumhurbaşkanına danışması parlamenter sistemi bitirmiştir.
Sorunun başladığı noktada aslında tam burasıdır. Yarı başkanlık sistemi bir türlü oturmamıştır. 7 Haziran 2015 seçimlerinde muhtemel koalisyon ihtimali de bu sistemin ne kadar yetersiz olduğunu göstermiştir. Onun için Cumhurbaşkanı koalisyon yerine ülkeyi 1 Kasım 2015’te tekrar seçime götürmüştür. Aynı sıkıntıların tekrar yaşanma ihtimali ve 15 Temmuz darbe girişimi ile getirilen yarı başkanlık sisteminin daha fazla gitmesinin mümkün olmadığı görülmüştür.
İşte Sayın Devlet Bahçelinin duruma müdahil olması aslında buradandır. Bu sistemin böyle gitmeyeceğini sonunda içinden çıkılmaz bir hal alacağını görmüş ve devletçi içgüdüsü ile belki de kendi partisini yok etme pahasına sisteme müdahale etmiştir.
Burada iki yol vardır; ya geri dönülecek ya da, daha ilerisine başkanlık sistemine devam edilecektir. Burada siyasi erk başkanlık sistemine geçişi tercih etmiştir. Ancak başkanlık sistemine başından beri karşı olan MHP’ninde olurunu almak için buna Türk tipi başkanlık sistemi yada Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi denilmiştir. Ne dersek diyelim bu bir başkanlık sistemidir.
İkinci tartışma konusu ise: Acaba demokrasilerin olmazsa olmazı erkler ayrılığına bir zarar geliyor mu?
İktidar kesinlikle hayır diyor, muhalefetin bir kısmı ise kesinlikle gelir diyor. Medyada her iki taraf içinde son derece yanlı yayınlar yaparak insanların aklını karıştırmakta.
Bir sistem değişikliğinin şart olduğu net olarak görülmektedir. Ancak oylanacak olan yasada ki sıkıntılara da dikkat etmekte fayda vardır. Neden daha özgürlükçü ve kuvvetler ayrılığını sağlayan bir yasa istenmedi?
Bunun sebebi aslında mevcut iktidarın geçmişte yargıdan çok zarar görmesi ve bunun tekrar başlarına gelmesini istememesi. Onun için 15 kişilik anayasa mahkemesi üyesinin doğrudan 12 sini Cumhurbaşkanı atamakta ve onun için 13 kişilik HSK’nın en az 7 üyesini Cumhurbaşkanı atamaktadır. Şimdi birileri itiraz edecek. Öyle değil diye. Aslında tam olarak öyle… 13 üyenin 2’si cumhurbaşkanı tarafından atanan Adalet bakanı ve müsteşar. Ayrıca dördü doğrudan Cumhurbaşkanı tarafında atanmakta, geri kalan 7 üyeyi meclis partileri ağırlığına göre önermekte ve atanmakta. Yeni oylanacak yasaya göre Cumhurbaşkanı siyasi parti başkanı da olacağından bu durumda meclisteki iktidar partisi hakkını da Cumhurbaşkanı atayacak demektir ki bu en az birdir. Şimdi siyasi erk tarafından atanan yargı acaba olası bir mahkeme durumunda bağımsız kalabilir mi? Yoksa o makama çıkabilmek için araya sokacakları kişilerin etkisinde kalarak kendileri de siyasi kararlar mı verecekler? Bunu tamamen hür ve bağımsız olması gereken yargı mensuplarına sormak lazım aslında.
Üçüncü tartışma ise Cumhurbaşkanının yargılanabilir olmasıdır. Cumhurbaşkanının yargılanabilir olması için en az 400 milletvekili olması gerekmektedir ki, buda iktidar partisinin 200 milletvekilinden az olması demektir. Bu olasımıdır? Evet aslında olasıdır. Ama mecliste böyle bir aritmetik varsa zaten kaos kaçınılmaz demektir. Başa dönmüş oluruz. Olduya 400 milletvekili toplandı Cumhurbaşkanını adalete teslim etti! Cumhurbaşkanını yargılayacak kurum anayasa mahkemesidir ki, burayı da Cumhurbaşkanının atadığı üyeler meydana getirir. Karar ne çıkarsa çıksın dedikodu bitmez ve muhtemelen kaos meydana gelir.
Dördüncü tartışma ise Cumhurbaşkanının görev süresidir. Kanun net olarak cumhurbaşkanının 5+5 en fazla 10 yıl ile seçilmesi gerektiğini söylemekte. Ama iki tane sıkıntılı durum vardır. Birincisi Mevcut Cumhurbaşkanının zaten seçimle gelmiş olması ve 5 yıllık görevini yapmakta olmasıdır.Diyelimki sayın Cumhurbaşkanı bundan sonra iki dönem daha seçilirse fiili olarak 10 yılın üstünde Cumhurbaşkanlığı yapmış olacak. Bu durumda olan eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e bu fırsat tanınmamış, dedikoduya sebep olur diye seçimlere katılması istenmemiştir. İkincisi ise 5 yıl dolmadan Cumhurbaşkanı Meclisi fesh ederse kendisini de seçime götürmesidir. Ama burada meclis için yeni bir seçim olurken, Cumhurbaşkanlığı açısından seçim yenileme oluyor. Yani süre Cumhurbaşkanı açısından sıfırlanmış oluyor. Bir ark niyet durumunda teknik olarak Cumhurbaşkanının süresi belirsiz hale geliyor. Burada güvenilen ise halk bunun cezasını keser. Halkın büyük çoğunluğu bu konuda emin değil. Sonuçta bir KHK ile çok ciddi ayarlamalar yapılarak sonu belli olmayan işlemler gerçekleştirilebilir.
İktidar partisi ve MHP yönetimi bunları açıklamadan rahat bir seçim kazanamayacaktır diye düşünüyorum. Seçimden geri dönüş yok. Bir tercih yapacağız. Bu tercihle büyük değişiklikler beklenmemeli. Sonuçta 15 Temmuz 2016’dan beri ülkemde zaten fiili olarak bir başkanlık sistemi vardır. Ancak EVET’çiler bunun böyle devam etmesini istiyorsa kanunu hazırlayanlar tarafından yazılı olarak sözler verilmesi ve tereddütlü maddelerin maksadının açıklanmasının fena olmayacak kanaatindeyim.
EVETmi? HAYIRmı?
Demokrasiye güvenmeli. Milletimizin %50+1 oyunu alan kazanır.
Facebook Hesabınızla Yorum Yapabilirsiniz
YORUMLAR
BENZER HABERLER
KÖŞE YAZARLARI
Tüm Yazarlar